27 Eylül 2017 Çarşamba





selam 
bu günki sorum, insanın kendini doğadan büyük zannetmesi. Hayır olsa olsa aynı olur. 
(hayvanlar da doğa di mi) , bu çizgiye gelince herşey bi saçma oluyor sanırım tarım devriminde çok gaza gelmişiz. hadi onu bir şekilde atlattik ama rönesans'da (yaşayan var yaşamayan var) ve sanayi devriminde ki tramvalarımızı atlatabildiğimizi hiç zannetmiyorum. 
şu günlerde yaşamak zorunda kalmamızın da bu tramvalara maruz kalmamızda büyük etkisi var insan  benimle ne alakası var kardeşim demek sinirlenmek istiyor. (bazen sinirleniyor da), bence sinirlenmenin gerçel sebebi gerçekten anlaşılamamak çünki gerçekten anlaşılan insan gerçele en yakın olandır.  şimdi sinirim biraz geçti. 
büyük ihtimalle  bu yukarda saydığım hiçbir devrim (tarım hariç) biz kendi halimizde yaşamadık (daha önce benzerleri yaşanmıştır tabi bilemem,) işin boktan tarafı devrim yaşanıyor biz kafayı kaldırıp bakıyoruz ne olmuş lan orda diye sonra haa demekki böyle diyoruz uyguluyoruz bu yüzden bağzı dinamiklerin anası sikilmiş olabilir. ve ya kullanılmaya kullanılmaya unutulmuş çalışmaz hale gelmiştir. akışında yaşamıyoruz anlıycağınız. yanlış refleksler de geliştirmiş olabiliriz. ha tamam lan herkesin hayatı çok güzel lafım yok. (avrupa taktiği "olm dışardan çok güzel gözükelim de içerde bişekilde grup sexle derdimizi çözeriz") 
 
 
bi yerde tokatlanıcağını hissetmek çok garip (hislerin kuvvetlidir garip değil de gidememnek garip) başına gelecekler belli, arka arkaya da gelecek buna bilerek maruz kalmak nasıl bir  mecburiyet nedir yani imkanımız mı yok. aman belimiz ağrımasın da derken ibne mi olduk. 
 
 
Umut etmek insanın götünde patlamasa bambaşka insanlar olurduk,  

13 Kasım 2016 Pazar



Küresel ısınma

21.05.2015
merhaba, dün gerçekten izmir için farklı bir gündü, benim penceremden ise inanılmaz bir fark yoktu. aslında gün normal başlamıştı mayıs sıcağı izmir nemi izmir kızı filan derken heycanlı bile sayılabilir. öğlen uykusu için eve gelediğimde neredeyse herşey sıradandı, 45 dakika sonra uyandığımda ise iklimin muson iklimine döndüğünü farkettim, havada o alıştığımız sıcak ve kurak izmir yazından eser yoktu. öğleden sonra okulda olan nükleer santral ile ilgili konferansa yetişmek için yemek yedim hazırlandım (yine geç kaldım) itfaiye hortumu ile su sıkılırcasına yağan yağmurda motorsiklet ile metroya kadar gitmeye karar verdim. o 45 dakikalık uyku esnasında yollar nehire boş alanlar göle tohumlar ise fidana dönüşmüştü. evka-3 te venedik tadında romantik yolculuktan sonra daha önce jumanji filminde gördüğüm doludan yağdı. yolda kalan bir otobüsün imdat çekiciyle camlarının patlatılmış olarak sağ şeritte terk edildiğini gördüm. izmirliler neredeyse bir zombi saldırısı olsa bile fütürlarını bozmadan cep telefonlarıyla bu durumu kaydedecek rhatlıktaydılar. yolculuğumun kalan kısmını metro ile tamamladım ve okula ulaştım. nükleer atıklar nükleer santral’e hukuki bir bakış olarak kurgulanmış konferans başlamıştı. konuşmacılar ne yaptığımızı bilmediğimiz konusunda hemfikirdiller. aralarındaki çatışma kim daha hemfikir üzerine kurulmuştu adeta. greenpeace avukatı, yeşiller ve sol, mevzuat derken nükleere ne kadar hazırlıksız olduğumuz birçok yönden irdelendi. kendimi sanki post apokaliptik bir filmin başlangıcında gibi hissettim. şöyle döndüm bir salona baktım o kadar eğitimliyim enazından buradakilerden daha uzun yaşama şansım var diye sevindim. çünkü nükleer patlama esnasında ne yapılacağını biliordum. bkz nbc saldırıları. nükleer patlama olduğunu hissedip blast etkisi gelmeden önce patlama olan tarafa doğru topuklarım gelecek şekilde yere kapaklanırsam kurtulabileceğime inanıyorum. neyse daha fazla detay verip nükleer patlamadan sonraki kıtlıkta kendime daha fazla rakip yaratmayayım. konferanstan çıktığımızda ise heryer kupkuruydu. eve geldiğimde bugün yaşanılan herşeyin aslında olmadığını düşünmeye başlıyacakken suların kesik olduğunu farkettim, birden içime bir rahatlama geldi. bu günde yeterince çelişki yaşamıştım. kafamı huzurla yastığıma koydum.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

davudi ses

saat gecenin iki buçuğu oldu, yine başladı. yan komşum davudi sesli adam. geceleri karısı ile münakaşa ediyor. konuyu bilmiyorum. ama ben uyanıyorum, hemde bir vaazın ortasına. ilk geceler kitap okuyup geçiştirmek istedim, canım sıkkın uyanıyorum. konuyu anlamaya çalıştım fakat davudi sesin konuşma konusunda kendine fazla özgüveni var, bütün geceler benzer bir mevzu olduğunu seziyorum ama özne değişik olabilir. tonlamalar hep aynı. ne zaman başladığını bilmiyorum ekren yatıyorum, yattığım zaman ses yok, uyandığım zaman sahnede davudi, bir bariton saxofon gibi solosuna devam ediyor. ne anlatmak istiyor derdi ne hiç bilmiyorum, merak da etmiyorum sabah okulum var uyumam lazım. çözümcü yaklaşıyorum özel mevzuları, kendime uyumak için yollar arıyordum. bir kaç geceden sonra bütün dikkatim onlarda. sıkıntı neyse anlaşmacı bir tavırları da yok davudi sürekli karısını ikna etmeye çalışıyor. bu tavrı tanıyorum daha önce beni de ikna etmeye çalışmıştı. evimin önündeki araç park yerinin kendine tahsisli olduğunu iddia etmişti. öyle birşey olamayacağından site yönetmeliğinden bahsedince ev sahibinin park yerinin tahsisli olduğunu anlattığını söylüyordu. inanmazsam görevli süleymana sorabilirmişim. süleyman kim? bir alışkanlığı varsa sol tarafa park edebileceğini söylüyorum ama park yerinin ona ait olamayabileceğini kabullenmek istemiyor. orası bana ait bitti kardeşim gibi ünlem cümleleri de kullanıyor, hararetle ikna katsayısını arttırmak planı. ikna olmuyorum ama onun daha önce ikna olduğu ortada ev sahibi ve süleyman bazı konularda onu ikna etmişler, sanırım ikna olması için gizli bir frekansı var ve ya işine geldiği zaman ikna olabiliyor. arabam bile yok bazı günler ailemin aracını park ediyorum ama bunca hukuk eğitiminden sonra bu savı kabul etmem mümkün değil. yönetmeliğe bakıp daha net bilgiler getireceğimi söylüyorum gidiyor. bir gece sesli bir tepki de verdim yeter kardeşim saat gecenin üçü diye bağırıp duvarı yumrukladım. sonra saate baktım ikibuçuktu, aslında iki buçuk diye içimden geçirdim bütün ciddiyetimi kaybetmiştim bir iki dakika sonra davudi ikna çabalarına yine başladı. önceleri kadının tarafını tutuyordum davudiye karşı bir antipatim vardı fakat o gece davudinin bir piyon kadının ise baş rolde olmayı seven, davudinin ikna çabaları ile kendini daha önemli hisseden bir abla olduğunu farkettim.  benimde bu filmde olmam ablanın tatmin katsayısını arttırmıştı, o sessizlikte ne olduysa davudinin ses tonu daha da gevrekleşti daha önce birisini ikna etti mi bilmiyorum ama kendi ikna oluşlarındaki tecrübelerinden edindği bütün taktikleri kullanmaya başladı. ablanın hiç ikna olası yok belki de davudi karşısındakini ikna edince kendi fikrini değiştirenlerdendir. abla arada cevaplar verip oyunun yönünü değiştiriyor davudi tam bir görev adamı. artık bu uyanık olduğum saatleri kitap okuyup müzik dinleyerek değerlendiriyorum oliver messianen dinliyorum türk ceza kanunu okuyorum. bu auradan zevk alacak birini tanımıyorum biraz tempoları düşüyor, onarla ilgilenmeyince. ertesi günler çok stresliyim turşu satıyorum yine kimse almıyor, sanırım ticari zekam yok. gün içindeki pozitif olduğum anlarda sarkastik çözümler üretiyorum böyle durumlara hazırlıklı olmalıyım sinirli olunca yaratıcılığımı kaybedebiliyorum. iki gün bu olayın üstüne düşünüp kafa yordum kapılarını çalıp hayırlı geceler alıp veremediğiniz ne allahınızı severseniz artık bende konuya dahilim kusura bakmayın diyip yanlarına gitmeyi düşünüyorum ve ya tek tek yakalayıp olayla ilgili fikirlerimi aktarmak mantıklı gibi geliyor, artık fiziki olarak da konuya dahil olmam bu gece sohbetlerini daha füturlu bir hale sokabilir en azından. o gece henüz yatmamıştım davudi ve eşi dışardan geldiler geldiklerini ablanın keyifli türküsüyle anladım sanırım bir çözüm yolu buldular. sanki bu çözüm sürecinde benim de bir katkım olmuş gibi sevindim huzurlu bir şekilde uyumaya başladım. fakar artık geceleri uyanıp kitap okumak gibi bir alışkanlığım var.

8 Ocak 2015 Perşembe

Müzik üzerine bir yazı...

Müzik ile ilgilenmeye başlayan herkesin ilk önce mzik yeteneğinin kulağının olduğuna inanması lazım. Tabi ki bu inanç da kuru kuru olmaz piyano ile test edilir ve ne derece müzik kulağına sahipsin aşağı yukarı ortaya çıkar. Aslında çalışarak da gelişebilen birşeydir kulak.  Fakat işin handikap olan kısmı yetenekli olan insanların  niyeyse tembelliğe olan yatkınlığ birçaok gelişimi de engeller. Burda yetenekli insana  aşırı övgü ve pohpohlama refleksi olan  güce tapan toplumumuzun  neden olduğunu bilmediğim  gelişmek gelişen insandan korkma iç güdüsü (biliyorum lan aslında  iki gelişen potansiyeli olan insan da hemen ali kıran baş kesen oluyor), (gerçi toplumda bir garip efendi adama saygı duymuyor). Neyse konuma döneyim burdan kusursuz bir empati zinciri çıkabilir. Sonuçta çoğu insan  duyar. Ağzı ile de  aynı sesi verebilene  yetenekli diyoruz. He çok da güzel
birşeydir bir çeşit mucizedir. Fakat bu yetenekli dediğimiz insanın özgüven zehirlenmesi  hakikaten çok fena birşey. Duyduğumuz tek tek sesleri  hatta isimleri ile bile söyleyebiliriz. Fakat eğer armoni sisteminden bahsediyorsak  tonu duyabilmemiz için en az üç sesi duyabilmemiz gerekir. Caz a filan girdik mi altından kalkmak gerçekten kafa karıştırıcı olabilir. Örnek de vereyim. Piyanoda do sesi basıdığı zaman  doğuşkanları da tınlar (gölgeleri) sadece do tuşuna basılır ama bu ses do mi sol seslerinin bir bütünüdür. do mi sol sesleri  do major akorunu oluşturur fakat do sesi duyulduğu zaman do major bu diyemeyiz dememeliyiz de. Do nun yanına bir mi bemol eklenir ki hop ton minör olur mevzu değişir. ne olduğunu şaşırırsın. İşin daha da garibi do major doğru duyarsın (do mi sol) heh bu do major dersin  tam o anda yanına bir si eklenir  hoop do maj7 olur dünyan değişir. Sen do maj sandığın ama do maj7 çıkan akoru beğenmezsen  (zaten beğenmemek de çok acayip oldu burda)  (belki de orda do maj7 ye ihtiyaç yoktur) (allah aşkına bu devirde kim kime akor basıyor diyeceğim hiç hoş olmayacak rahat olun müzik bitmez) (hoop bi empati zinciri daha) beğenmeme nedenin sadece beklememen olabilir do majorün 7li olmuştur. Bak yine aynı hata (ondan sonra 
Kings Of Convenience - Misread)   müzik lan bu bi okuma da dinle hemen ton değişsin kök ses re olsun belki o major olur,  aynı hata. Elimizdeki  do mi sol si seslerinin de do maj7 olduğunu kim söyledi ton değişsin istersin ama bu do mi sol si ye bir re eklenir (bu haliyle do major dokuzlu) ne olduğunu anlayamazsın  re duymak istiyorsan al sana re de var ki iyice dinliyebilirsen doğuşkan mantığına göre re fa la sesleri tınlıyor gizli bir re major. Tabi ki sadece re duyduğun zaman re major diyemeyiz allah korusun ters bir müzikoloğa filan denk gelirsin bilgisiyle döver adamı. Biraz da müziğin gelişim evrelerinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle klasik müzik değil klasik bir dönem. Öncesinde barok var adamlar armoni değil konturpuan kullanıyorlarmış ve ki inanılmaz işler de yapmışlar matematiksel açıdan da J.S. Bach filan ismi anılırken ağzımızın çalkalanması gereken insandır. Romantik dönemde var mesela Chopin, Lizst, romantik döneme de kalkıp arabesk moral bozucu diyemeyiz. İki günde olmamış yani tövbe yarappim bir beethoven'a wagner'e  kötü müzik diyebilir miyiz ya müzik dünyasında onlara yer yok diyip kesebilir misin. Öznel olarak kesersin tabi de  tavsiye etmiyorum yarım kalır. Yine de istersen dinleme tabi     tchaikovsky ile çoşalım mozart ile gülelim.  Tamam çoşalım da  debussy gelip komple algını değiştirirse ona da mı tu kaka diyebileceğiz. E sonra caz var caz güzeldir abicim neyin ne olacağı belli olmaz herhangi bir karar vermen  gerekmez dinlersin sonunda kırık kalışla biter  havada kalır bitti bile diyemezsin  hoop sessizlikte müziğe dahil olur.  Bak delikanlı gibi makamlara girmiyorum ama birisi çıkıp müzikte yanlış nota yoktur dedikten sonra bu işler makamlara kadar gelecekti de dua etsinler  o Jhon Lennon'a  Beatles çıktı. Umarım sen de Jhon Lennon'unu bulursun ama ne olur sen de çok sevipte öldürme...